vı
güneşi konuşacaktı
menekşeler saçlarını örttü kırmızı topraklar üzerine
dedi ki ölsem vazgeçmeyeceğim
sen bir konuş
nasılsa önemsiz her şey
nasılsa saçılmış
hobrad güler halimize
bilir bilmez konuşan benlik ödeşmelerinde
kalbi kırık bir meddahtır
bir behram
zerreleri titrerken ayakta durur
ağzının kenarından akar hep bilmeyişleri
hep konuşur hep susar
güzel elbiseler yapar kelimelerden
evler oyar
sadece tanrı bağışlardı onu zaten
kendini sakladığı iyiliklerinden
bir cennet hayali ki ağzının kenarı bal
tatminleri zümrüt yeşili
bıraksan methiyeler düzecek
yol boyu mecnun kervanlarına
bıraksan esaret boyunda bin kuş sabahlara koşacak yazgısını
öylesine söylenmiş yalanları fısıldaşırken soracak kadınlar
yaşamayı bilen var mı ya da ölmeyi
bir narin çocuğun adımları gibi
toprağı sevmeyi bu denli
bakarsın doğmak üzere olan bir kalbi haber verir
havadaki bu tezahür bu koku
bakarsın kendi gövdesine kapanır
çelimsiz başaklar gibi gece
devirip geçtiğin ağaçlar mevsimle seni konuşur
kökü toprakta ya omuzlarının
yol olur sırtında bozkırlar boyu kalem
sen ki beni anlarsın. . .
-çanakkale, 2018-